Hepimizin bildiği üzere son zamanlarda bir kıdem tazminatı konusu aldı başını gidiyor. Merak etmeyin! Bu yazıda sizi yok iş mecliste, yok gazeteler şöyle yazılar yazıyor gibi cümleler ile yormayacağım. Zaten bu konuyu yeterince fırına süren tanınmış sosyal güvenlik uzmanımız var. Doğrusu aynı şeyleri o kadar çok yazıyorlar ki işin tadı tuzu da kaçtı.
Malum kıdem tazminatı hala eski iş kanunumuza göre düzenlenmektedir. Güncellemek gerekecektir. Hatırlamayanlara bu yazıda hatırlatmak isterim. Meclis yeni iş kanunu çıkartırken, kıdem tazminatı maddesinde işveren ve sendika baskılarından dolayı anlaşamayınca, eski kanunu ilgili maddesini yürürlükten kaldırmayarak olduğu gibi bıraktı.
Şimdi ise yarım kalan bu işini sonlandırmak istiyor. Şu bir gerçek ki önümüzdeki yerel seçim dönemine kadar uygulamalar olduğu gibi devam edecektir.
Buraya kadar yazdıklarımı herkes bir şekilde yazıyor. Buyurun size yazılmayan kısmı. Yani bu işin birde iş yerlerinde yaşanan yüzü var. Kıdem tazminatı meselesi, işçi çıkartılırken ya da işçi haklı ya da geçerli nedenden işten ayrılırken, işveren işçi çatışmasına dönüyor. İşveren parayı vermemek için elinden gelini yaparken, biraz kanun bilen ya da bilinçli davranan işçi istediği gibi parasını alabiliyor.
Olan bilinçsiz olan işçi tarafına oluyor!
Tabi bir gerçeği de unutmayalım, her olay bir birinden bağımsız değerlendirilir. İyi de bu kadar çok bağımsız olay olmasında bir sorun yok mu? Cevabını işin uzmanlarına bırakmak isterdim ama hani meşhur pilav var ya, onun gibi aynı konuyu yazmaktan düşünemezler diye düşünüyorum.
Uygulamada kıdem tazminatı meselesini çözümsüz kılan, iş kanunun işçi lehine yorumlanma ilkesidir. Bu nedenle bu meselenin çözümü ne olursa olsun bu ilkeye hakimlerimizin bakış açısı değişmediği sürece güncellenecek en iyi madde bile çözüm olmayacaktır. Çünkü iş davalarının en temel nedeni davayı açan işçinin, yeterince hakkını alamadığı düşüncesidir.
Bunu bilen hakimlerimiz de tek taraflı ve yanlı karar almaya mahkumdurlar. Şimdi diyeceksiniz hocam bu cümle ağır olmadı mı? Hayır ağır olmadı çünkü hiçbir hukuk sistemi yüzde yüz haklı olan bir kişiyi mahkum etmez. Şimdi o meşhur soru gelecek “İşveren güçlü, işçi güçsüz bu kararlar normal değil mi?” Hayır tabii ki normal değil, şuan alınan kararların neredeyse tamamında işveren haklı değil. İşçi hırsızlık yapıyor, hakim karar alıyor; İŞÇİNİN HIRSIZLIK YAPMASINI ENGELLENMEDİĞİ İÇİN İŞÇİ HIRSIZLIK YAPMIŞ vs. vs. yani işveren hırsızlık yapan işçisini bile korkusundan atamıyor. Şimdi siz tüm bu sistem dururken nasıl kıdem tazminatını düzenleyeceksiniz.
Tüm yazdıklarımda sakın şunu yanlış anlamayın! Kanun metinlerimizde sorun yok, sorun uygulamada yaşanan sıkıntılardadır. Diyeceğim şu ki kıdem tazminatı meselesi sığ bir mesele değildir. Sendikalaşmanın bu kadar etkisinin kalktığı bir toplumda, çıkacak olan kıdem tazminatı yasası elbette şu an mevcutta işçi lehine olan hakları geri alacaktır. ÇÜNKÜ İŞVEREN GÜÇLÜ, İŞÇİ GÜÇSÜZDÜR*. Böylece neredeyse tüm davaları kaybeden işveren tarafı biraz olsa nefes alacak ve işçi lehine çok yorumlanan ilkelerde biraz azalma olacaktır.
Doğrusu oluşacak iş davalarında hukuk sistemimizin alacağı kararları sabırsızlıkla bekliyorum. Her ne kadar aynı sonuçların altına imza atmayı alışkanlık haline getirseler de..
*İş kanunu yorumlama ilkesi.
Ahmet Koşkan